Bağışıklık ve Doğum Şekli Arasındaki İlişki
Vücudumuzda yaklaşık 100 trilyon hücre vardır. Bağırsaklarımızdaki mikroorganizma sayısı tüm vücudumuzda bulunan mikroorganizmalardan 10 kat daha fazladır. Bu bağırsak florasının 100 kat daha fazla genlere sahip olduğu bilinmektedir. Ve bu bakteriler tarafından pek çok metabolik faaliyet gerçekleştirilir. Aslında bu bağırsak bakterileri unutulmuş bir organa benzemektedir. Zararlı, patojen bakterilerin büyümesini engeller, bağışıklık sistemini yönetir, kullanılmayan enerji artıklarını fermente eder, biotin ve vitamin k gibi bazı vitaminleri üretir.
Fetüsün sindirim sisteminin sterildir. Doğum sırasında veya doğumdan hemen sonra anneden ve çevreden gelen bakteriler bebeğin bağırsaklarına birikir. Ve bu bakteri birikiminin doğum şekliyle farklılık göstereceği kesindir. Vajinal doğum sırasında, bebek, annenin vajina ve bağırsak bakterileriyle yakın temas halinde olur ve bu bebeğin bağırsak florası için önemli bir kaynaktır. sezaryen doğum sırasında doğrudan kaynak yoktur. Anne kaynaklı olmayan çevresel bakteriler bebeğin bağırsaklarına yerleşir.
Bağırsak bakterilerininin, doğum sonrası bağışıklık sisteminin oluşmasında önemli etkisi olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla doğum şeklinin sezaryen ya da vajinal olması bağırsak bakteri florasını etkilemekte ve buna bağlı olarak da bağışıklık sisteminin de gelişimi farklı olmaktadır. Atopik hastalıklar, sezaryen doğumla dünyaya gelen bebeklerde, vajinal doğumla dünyaya gelen bebeklere oranla daha fazla görülmektedir. Yaşamın ilk günlerinde bağırsaklarda yerleşen bakterilerin, gelecek yıllardaki sağlıklı yaşamla önemli ilişkisi vardır. Doğum sonrası bağışıklık sisteminin gelişmesinde , bağırsak bakterilerinin önemi bilinmekte ama mekanizması tam olarak anlaşılabilmiş değildir.
Modern tıpta sezaryen ile doğum gerekli bir yaklaşım şekli olabiliyor ama bu doğum şekli bebeğin bağırsak bakteri yapısında bir takım değişiklikler, kaymalar yapmaktadır. Ve bu değişikliklerin çocukluk çağı hastalıkları ile olan ilişkisi pek çok çalışmayla araştırılmaya devam etmektedir.
Hepatit B Taşıyıcı Anne Adayları
Hepatit B (sarılık) önemli bir küresel sağlık sorunudur. Dünya çapında iki milyardan fazla insan enfekte olmuştur. 350 milyon insan da kronik hepatit b vardır. Kronik hepatit b karaciğer yetmezliği, siroz ve karaciğer kanseriyle yakın ilişkilidir. Her yıl bir milyondan fazla insan bu hastalık nedeniyle ölmektedir.
Pasif bağışıklama(doğumda hepatit b immun globulin uygulanması) ve aktif bağışıklama’ya (üç doz hepatit B aşılaması) rağmen anneden bebeğe hepatit b transferi, kronik hepatit b hastalığının en sık nedenlerinden biridir. Anneden bebeğe transfer doğum öncesi, doğum sırasında veya doğumdan sonra olabilir. Doğum öncesi ve doğum sonrası hepatit b bulaşmasının önüne geçmek için bir dizi önlemler alınmış ve ilerleme kaydedilmiştir. Ama doğum sırasında olabilecek bulaşma riski açısından normal doğum mu yoksa sezaryen doğum mu? Bununla ilgili anlaşmazlıklar hala mevcuttur.
Anneden bebeğe bulaşmaların çoğu doğum sırasında olmaktadır. Doğum kasılmaları sırasında annenin kanının bebeğe geçmesi, bebeğin direk enfekte olmuş salgılara veya annenin üreme organlarındaki kana teması, bebeğe hepatit B geçmesine sebep olabilir. Bu nedenle sezaryen ile doğum hepatit b’nin anneden bebeğe geçme riskini azaltabilir.
Hepatit B enfeksiyonu yokluğunda, sezaryen, hem anne hem de bebek için bazı riskleri içinde barındırmaktadır. Hepatit B olan annelerde bu işlemin zararlı etkileri aynı veya daha fazladır. Sezaryenla doğum yapmış kadınlarda ateş, rahim iç tabakasının iltihabı, kanama ve anemi(kansızlık) daha sık görülür. Sezaryen ile doğan bebeklerde, normal yolla doğan bebeklerle karşılaştırıldığında solunum yolu problemleri daha fazla görülür.
Yapılan bazı çalışmalar, sezaryen doğumun, anneden bebeğe hepatit b geçişini önlemede etkili olduğunu göstermiştir.
Obez Anne Adayları
Obezite büyüyen küresel bir halk sağlığı sorunudur. Sezaryen doğum riski ile ilişkili olarak obezite hem anne hem de bebek için istenmeyen durumların oluşmasında anlamlı etkisi vardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda, vücut kitle indeksi(VKİ) 30-35 olan kadınlarla, vücut kitle indeksi 20-25 olan kadınlar karşılaştırılmış ve VKİ yüksek olan kadınların sezaryen ile doğum oranı daha yüksek bulunmuştur. Obez kadınlarda sezaryen oranının yüksek olması diabet gibi tıbbi hastalık ve hamilelik hipertansiyonu gibi hamilelik komplikasyolarına bağlı olabilir. Obez kadınlarda planlı sezaryen, doğumla ilişkili istenmeyen olayları azaltmak için artmış olabilir. Halbuki obez kadınlarda sezaryen ile doğum bazı istenmeyen durumları artırabilir. Obez kadınların cerrahi süresi daha uzundur, hastanede yatma süresi de uzamıştır. Kan kaybı ve doğum sonrası enfeksiyonlara yakalanma riskleri de fazladır.
Ingiltere’de 591 gebe kadınla yapılmış bir çalışmada; obez olan gebe kadınları rutin olarak sezaryen ile doğuma yönlendirmek için yeterli kanıt olmadığı sonucuna varılmıştır. Anestezi komplikasyonları, doğum ve doğum sonrası komplikasyonlar(istenmeyen olaylar) açısından sezaryen ve normal doğum karşılaştırılmış ve anlamlı bir fark bulunamamış. Ama doğum sırasında bebekte omuz distosisi(omuz takılması) olma riski, normal doğumla dünyaya gelen bebeklerde anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur.